Bella vampir olduktan sonra yenidoğmuş vampir sıkıntılarını anında atlatmıştır ve kendine çok iyi hakim olmaktadır.
Emmett aşağı kattan “Bırak yenidoğmuş bir vampir olmayı, ben onun vampir olduğundan bile emin değilim.” diye seslendi. “Çok evcil.”
Babamın önünde yaptığı bütün o utandırıcı yorumlar(Not: Emmett, Edward ile Bella’nın cinsel hayatıyla ilgili bayağı çok konuşuyor.) kulaklarımda tekrar çınladı. O sırada kucağımda Renesmeé’in oluşu iyi bir şeydi. Kendimi tam olarak engelleyemeyip ona hırladım.
“Uuuuu, korkunç!” diyerek kahkaha attı.
Tısladım ve Renesmeé kollarımda kıpırdandı. Birkaç kere gözlerini kırpıştırıp etrafına bakındı. Yüz ifadesi karışıktı. Burnunu çekti ve yüzüme uzandı.
“Charlie yarın tekrar gelecek.” diye garanti verdim.(Not: Renesmeé aklındakileri başkasına dokunarak onun zihninde canlandırabiliyor.)
Emmett “Mükemmel!” dedi. Rosalie de bu sefer onunla birlikte güldü.
“Mükemmel değil Emmett.” dedi Edward küçümseyerek. Renesmeé’i kollarımdan aldı. Duraksayınca bana göz kırptı ve ben de biraz şaşkınlıkla onu verdim.
“Ne demek istiyorsun?” diye sordu Emmett.
“Sence de evdeki en güçlü vampiri kışkırtmak biraz kalın kafalılık değil mi?”
Emmett kafasını geriye atıp homurdandı. “Lütfen!”
“Bella,” Edward, Emmett bizi dinlerken mırıldandı, “Birkaç ay önce, senden ölümsüz olduğunda yapmak üzere istediğim iyiliği hatırladın mı?”
İnsan olduğum zamanki bulanık diyaloglarımızı gözden geçirdim. Biraz sonra hatırladım ve nefesim kesilerek yanıtladım. “Aa!”
Alice çınlayan, uzun bir kahkaha attı. Jacob köşeden ağzı yemekle dolu halde kafasını kaldırdı.
“Ne?” diye sızlandı Emmett.
“Gerçekten?” diye sordum Edward’a.
“Bana güven.” dedi.
Derin bir nefes aldım. “Emmett, küçük bir iddiaya ne dersin?”
Bir anda ayağa kalktı. “Muazzam. Söyle.”
Bir saniyeliğine dudağımı ısırdım. Çok iriydi.
“Tabii çok korkmuyorsan…?”
“Sen. Ben. Bilek güreşi. Yemek masasında. Şimdi.”
Emmett’ın sırıtışı genişledi.
“Ee… Bella” dedi Alice çabucak. “Esme o masayı çok seviyor. Bir antika.”
Esme dudak hareketleriyle yanıtladı. “Teşekkürler.”
“Problem değil.” dedi Emmett parıldayan bir gülümsemeyle. “Buradan Bella.”
Onu takip ettim. Diğerlerinin arkamızdan geldiğini duyabiliyordum. Nehrin yanındaki kayaların yanında büyük, aşınmış bir granit kaya vardı. Biraz yuvarlak olsa da, iş görürdü.
Emmett dirseğini kayaya koydu ve bana el salladı.
Kolundaki kalın kasları izlerken tekrar gerildim; ama yüzümü ifadesiz tuttum. Edward bir süre herkesten güçlü olacağımın garantisini vermişti. Güçlü hissediyordum. Peki o kadar güçlü mü? diye merak ettim Emmett’in kaslarına bakarken. İki günlük bile değildim, hakkımda hiçbir şey normal değildi. Belki de normal bir yenidoğmuş vampir kadar güçlü değildim. Belki de bu yüzden kendimi bu kadar kolay kontrol edebiliyordum.
Dirseğimi kayaya koyarken, endişsiz gözükmeye çalıştım.
“Evet Emmett. Ben kazanırsam, cinsel hayatım hakkında kimseye tek kelime bile etmeyeceksin, Rose’a bile. Ne laf dokundurma, ne kinaye – hiçbir şey.”
Gözlerini kıstı. “Anlaştık. Ben kazanırsam çok daha kötüleşecek.”
Nefes almayı bıraktığımı duydu ve kötü bir şekilde sırıttı. Gözlerinde blöf yaptığına dair hiçbir işaret yoktu.
“Bu kadar çabuk mu geri çekileceksin küçük kız kardeşim?” diyerek alay etti. “Pek vahşi değilsin değil mi? İddiasına varım ki evinizde tek bir çizik bile yoktur.” Güldü. “Edward sana Rose ile benim kaç ev mahvettiğimizi söyledi mi?”
Dişlerimi gıcırdattım ve elini kavradım. “Bir, iki-”
“Üç” dedi ve elimi itti.
Hiçbir şey olmadı.
Sarfettiği kuvveti hissedebiliyordum. Yeni zihnim böyle hesaplamalarda bayağı iyiydi; eğer bir dirençle karşılaşmış olmasaydı elli hiç zorluk çekmeden benimkini taşa vururdu. Baskı büyüdü ve bir çimento kamyonunun saatte 40 mille giderken buna yakın bir kuvvet uygulayıp uygulamadığını merak ettim. Saatte 50 mil? 60? Muhtemelen daha çok.
Bu beni hareket ettirmeye yeterli değildi. Eli benim elime ezici bir kuvvet uyguladı; ama rahatsız edici değildi. Garip bir şekilde iyi hissettirdi. Uyandığımdan beri etrafımdaki şeyleri kırmamak için çok dikkatliydim. Kaslarımı kullanıp, gücü engellemek için boğuşacağıma serbest bırakmak ilginç bir rahatlıktı.
Emmett, alnı buruş buruş, homurdandı. Kollarımdaki deli gücün tadını çıkarırken, terlemesine izin verdim. Birkaç saniye sonra bundan sıkılınca, kasıldım ve Emmett bir inç kaybetti.
Kahkaha attım. Emmett dişlerinin arasından sertçe homurdandı. “Çeneni kapalı tut,” diye hatırlatıp elini kayaya yapıştırdım. Bir çatırtı ağaçların arasında yankılandı. Kaya titredi ve bir parça kopup, Emmett’in ayağaına düştü. Kendimi kıs kıs gülmekten alıkoyamadım. Jacob’ın ve Edward’ın gizliden gizliye güldüğünü duyabiliyordum.
Emmett kayayı nehire doğru tekmeledi.
“Rövanş. Yarın!”
“Gücüm bu kadar çabuk azalmayacak.” dedim. “Belki de bir ay vermelisin.”
Emmett homurdandı. “Yarın!”
“Hey, seni ne mutlu edecekse abi.”
Emmett giderken graniti yumrukladı ve bir kısmı kırık parçalar ve tozlara ayrılıp parçalandı. Çocukça bir şekilde, bu hoştu.
Tanıdığım en güçlü vampirden daha güçlü olduğumun kanıtlanmasıtyla büyülenmiş halde, parmaklarımla kayayı ezmeye başladım. Bana sert peyniri hatırlattı. İşim bittiğinde kalan şey kumdu.
“Harika.” diye mırıldandım.
Suratımde genişleyen bir gülümsemeyle, kayaya elimin kenarıyla karate-vuruşu yaptım. Taş titredi ve ikiye ayrıldı.
Kıkırdamaya başladım.
Arkamdaki gülüşlere pek aldırmadan kayanın kalanını yumrukladım, tekmeledim. Çok eğleniyordum ve kıs kıs gülüyordum. Derken yeni bir kıkırdama duydum ve zevzek oyunumdan döndüm.
“Güldü mü?”
Herkes Renesmeé’e şaşkınlıkla bakıyordu, tıpkı benim gibi.
“Evet.” diye yanıtladı Edward.
Jacob gözlerini devirerek “Kim gülmüyordu ki?” diye mırıldandı.
“İlk koştuğunda senin de böyle olmadığını söyle, köpek.” diyerek sataştı Edward, sesinde kin olmadan.
“Bu farklı.” dedi Jacob ve onun Edward’ın omzunu eğlenerek yumrukladığını şaşkınlıkla seyrettim. “Bella’nın artık yetişkin olması gerekli. Evli ve bir anne. Biraz daha saygınlık olması gerekmez mi?”
Renesmee somurtarak Edward’ın yüzüne dokundu.
“Ne istiyor?” diye sordum.
“Daha az saygınlık,” diye yanıtladı Edward sırıtarak.